.

.
.

5 Temmuz 2009 Pazar

YOL HAZIRLIĞINDAKİ EV

Bizim ev ayakta, hatta kalktı gidiyor resimdeki gibi. Bir yerden bir yere geçmek için hoplayıp zıplamak gerekiyor. Oturacak yer bulmak mesele, tam da bu nedenle akşam ziyarete gelmek isteyen bir grup misafiri geri çevirdim. Kabul etseydim bir nevi kokteyl düzeni ağırlama yapacaktık mecburen. Misafirler boş buldukları yüzey parçalarına dikilip ellerine tutuşturduğum bardaklardaki çayı parmaklarını yakmamaya çalışarak içerlerken "döngüsel kavramların parametrik izdüşümlerini bu bağlamda analiz ederkene vır, vır, vır..." tarzında entellektüelitesi yüksek, anlaşılması zor saptamalarda bulunan sohbetler edeceklerdi. Reddettik, umarım darıltmadık.

Bu kalkıp gitme halinin sebebi oğlumun odasında yaptığı yeni düzenleme. Birtakım eşyalar geldi, çalışma masası, keson gibi. Onları yerleştirmeden önce de odayı elden geçirip temizlemek istedi. Haliyle oradaki tüm eşyalar salona yığıldı. Aman tanrım, bu kadar ıvır zıvır bir odaya nasıl sığar da hala boş yer kalır. Çare yok, temizlik ameliyesi bitene kadar katlanacağız, inşallah evi yolda yakalayabiliriz gitmeden...

Şimdi böyle durumların en hoş tarafı taşıyıcılarla ortaya çıkan enseye tokat durumları. Bizimkiler de-2 adet orta yaşlı muhterem-eşyaları yukarıya çıkardıktan sonra aramızda bir yakınlık başladı. Soğuk sular, nescafeler içildi. Havaların ne kadar sıcak gittiğinden dem vuruldu, hane halkının meslekleri öğrenildi, neden sonra gelen eşyaların montesi yapılıp vedalaşıldı. Bu kadarına razı oldum, çünkü daha beterlerini de görmüştüm. 4-5 sene önce aldığımız bazalı yatağı eve getirip montajını yapan arkadaşlar hafızamda silinmeyen bir yer edindiler. Herbiri birbirinden ilginç bu iki şahsiyetten daha yaşlı olanı sanki eski dostumuzmuş da epeydir görüşmemişiz gibi samimi bir tavırla, "Döşşeği getirdik yinge" diyerek içeri daldı. "Nereye bırakalım, endireye mi?" sorusuyla gösterdiğimiz yere yerleştirirken bir yandan da sürekli birşeyler anlatıyordu. (Bu arada bilmeyenler için, Antalya yerel şivesinde "endire", "oraya" anlamına gelir. Yine "endee", "o", "endeeki", "ordaki" yerine kullanılır.) O sırada oğlumu gördü ve akabinde "Yiğenim" muhabbetine geçti, okulunu, mesleğini falan öğrendi. Az sonra arkadaşının nikahına gitmek için takım elbisesini giyip veda etmek için yanımıza geldiğinde de şöyle baştan aşağı beğeniyle süzüp, "Ooo, yiğenim pek yakışaklı olmuşsun be, amma senden bi ricam olcak, endee saçlarını kestirt, elin yüzün açılsın, erkek adama uzun saç olmuyor anadın mı? Geçenlerde belediye başkan adayı da porupoganda için bizim mahalleye geldi yanında oğluyla, endeenin de saçları uzundu. Dedim ireyis, önce endeenin saçlarını kestirt, sonra gel oy iste." Sözün bittiği yer burasıdır sanmıştık amma bitmemiş meğerse. Yatağın montajını yapıp eski yatağı da yanlarına alarak ayrılırken eşime döndü: "Vay abeycaazım, endee yatak da pek eskiymiş be, nasıl yattın sırtın, belin ağrımadan" diyerek çıkıp gitti.

Güzel yurdumun daha da güzel insanları, muhabbetiniz bol olsun, ne diyeyim...

4 yorum:

  1. yeni mobilyalar yenilenmek güzel olsa da dağınıklık can sıkıcı gerçekten de
    neyse yerleşince herşey yoluna girer

    usata da ne matrakmış sahiden
    ne doğal bizim insanlarımız değil mi
    üstüne vazife olmayan herşeye karışırlar :))

    iyi pazarlar

    YanıtlaSil
  2. Okudugunuz kitapları daha sonra ikinci el oalrak satıyor musunuz yoksa dolaplarınız almayacak hale gelse bile kendinize mi saklıyorsunuz?

    YanıtlaSil
  3. 2. seçenek diyelim sevgili Kirazzade, şu an evin bütün odalarına yayılmış durumdayım, ayrıca yer bulamayıp üstüste dizili bekleyenler de var. işin kötüsü kitaplık dayayacak duvar da kalmadı:)) Ben de böyleyim işte, kitap cimrisi:))))

    YanıtlaSil
  4. Ben de öyleyim :) Kıyamıyorum kitaplarımı birilerine vermeye. Ben ona dokunmuştum falan diye düşünüp kendime saklıyorum :D

    YanıtlaSil