.

.
.

23 Eylül 2011 Cuma

SON YEŞİL BİBERİN ARDINDAN CADDEYE BAKIŞ

Hava kapalı, bulutlu, gri ve ara ara yağmurlu. Midem gibi ruhum da sevmiyor bu havayı, kasvet basıyor. Güz aşıklarına sözüm yok ama ben de güneş insanıyım işte o olmadı mı klimatik depresyonum tutuyor, dört gözle Antalya'da bir süre daha yaşayacağım ikinci yazı bekliyorum. Bu sabah yataktan kalkınca sonbahar müjdecisi mide sıkıntılarıma ek olarak diğer arkadaşı vertigom da teşrif etti. Akşamdan kalma gibi hafiften dönen başıma ve yalpalayan vücuduma inat olsun diye günlerdir evde salamuraya yatırdığım bedenimi açık havaya çıkardım, simit almak ve fotoğraf tabettirmek bahanesiyle bir yürüyüş yapıp döndüm. Aldığım simidi şımarık mideme gönderdikten sonra da balkona çıktım. Beş dakika süreyle yoldan geçenleri takibe aldım, hatta not ettim, kafamda herbirine bir öykü uyduracak kadar bol vaktim var nasılsa bu aralar. Bakın bakalım kimler gelmiş, kimler geçmiş:
-Hulusi Kentmen'e benzeyen posbıyık bir amca
-Kızıl saçlı kadın ve kırmızı tişörtlü kocası
-Elleri ceplerinde incecik iki delikanlı
-Cep telefonunda muhatap olduğu kişiyle şiddetli bir kavga etmekte olan sırt çantalı çıtır kız
-İki elinde iki ağır poşetle yürüyen, bezgin yüzlü, yorgun görünümlü şişman teyze
-Elindeki telefondan mesaj çekmeye çalışırken tökezleyen bordo eşofmanlı sarışın
-Yandaki laundry'den aldığı yıkanıp ütülenmiş gömleklerini poşetli bir askıda dikkatle taşıyan kel adam
-Pudra rengi pardesüsüne uygun pudra rengi bir türban takmış üniversiteli minyon kız
-Yeşil bir şala bürünmüş, çıplak ayakları şıpıdık terlikli, seyrek saçlı teyzecik
-Telefonla konuşurken neşeli kahkahalar atan eşofmanlı genç kız ve babası olduğunu düşündüğüm göbekli adam
-Uzun saplı ot süpürgesiyle kaldırımı süpürerek ilerleyen belediye görevlisi kavruk delikanlı
-Ve hemen hergün bu saatlerde denk geldiğim, tamamen çıplanmış kafasının kulak hizasında kalan saçlarını omuzlarına kadar uzatmış, bu haliyle iri boy bir trole benzeyen kurye şirketi görevlisi.

Beş dakika için az sayılmaz değil mi?

Bugün Pablo Neruda'nın ölüm yıldönümü imiş, birkaç dizeyle analım:

"O kadar çok ki ölümüz
Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler
Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar
Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler
Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim"

Hatırlamak istediklerinizin unutmak istediklerinizden çok olması dileğiyle...

10 yorum:

  1. Antalyanın "kıskanılacak mevsimi" geliyor:)Ekim-kasımda ve de mart-Nisanda bayılırım Antalyaya.Kayınvalide ziyareti bahane olur, denize karşı çaylar içilir...Bu sene Antalyanın bize 3 saatlik mesafede olmasının avantajını da eklersek...:)
    Aşkım Neruda'yı severek okumuştum, o zamandan beri daha çok severim Pablo Neruda'yı...

    YanıtlaSil
  2. Bacıguşum, nar tanem nurtanem, nassın.... Bu gün bıraktığın kitabın arasından buraya geliş otobüs biletin çıktı...Ay bi duygulandım sorma...
    Hele şimdi yanımda olaydın, yazımın altında bıraktığım bi metre boyundaki bşluğu yok ederdik baraber... Ne eetimse kaldı orada:))Aşağı indir, yukarı çıkar bakıyom orda... Varsın olsun... Bi kaç resim koyup doldursam mı acep heheh

    Senin aracılığınla Neruda'ya da selam olsun... Çook eskji bir dosttur benim içinde.

    YanıtlaSil
  3. Bende senin gibi güneşsiz günlerde hemen içime kapanırım. Hemen depresyonum azar. Antalya'nın tadını çıkarırsın inşallah. Midenden de başdönmenden de eser kalmaz.

    YanıtlaSil
  4. antalya seni çağırıyor :)) en güzel zamanlarını kaçırma.geçmiş olsun.üzülüyorum sen böyle hastalık yazdıkça. :(

    YanıtlaSil
  5. Bu yoldan geçenlere taktığınız isimlere bayıldım ben:)))

    Ayrıca Pablo Neruda'yı anmakla da çok iyi yapmışsınız:)

    Kendinize dikkat edin,yoldan geçenleri takibe de devam edin bence , çok hoş!

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel bir yazı olmuş.Hele de son sözler...Keyifle okudum. Kahve Dükkanı'ndan sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. ne guzel yazmissiniz son bibere, sokaktakilere bakan zengin gozlere saglik:)

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Leylak dalı, şimdi bu yazıyı okurken, acaba beni de görüp bu şekilde tanımlayan biri olmuşmudur, diye düşündüm bir an... Gerçi ben depresyondan Eylül ayına girince çıktım sayılır, yani yeni yeni toparlanmaya başladım. Tersim galiba biraz :)

    YanıtlaSil
  9. Geceye ve leylaklı bloga merhaba...
    geçiyordum uğradım...

    Son bakış...biberin son bakışı bana hemen Candan erçetinin şarkısını anımsattı o çok sevdiğim...benim en sevdiklerimden...
    "söz vermiştin bana; yanı başımda yaşlanmaya söz vermiştik bu dünyaya ne olursak olsaydık. kaç yıl geçti bak hala son bakışın miras bana"
    diyor bir iki kelam daha ediyor gitarın o muhteşem çıkışı ve Candanın o güzelim yorumu başka dünyalara götürüyor insanı...şu an çalıyor gecenin essalatında... romantizme bakın...tanrım bu duyguyu halen yaşamak ne güzel... iki mumda yakmalıyım ama o zaman klavyenin tuşlarını göremem... yok yok mumsuz kalalım...
    Nasıl o biberi yediniz mi? ne vahşet...desemde inanmayın.. bazen meyve sebze yıkar iken yere sağa sola dökülenleri hemen çöpe atarlar...atanları kınıyorum...zavallılar büyümek için ne kadar uzun zaman bekliyorlar sonra bir beceriksiz el onu düşürüp " pis olduuu " deyip atıyorlar... kendimi onların yerine koyup çeşmenin altında bir güzel yıkayıp bir güzel yiyorum.. onları mutlu ediyorum sanırım....)))
    heyyy ne diyor bu adsız diyeceksiniz...herhalde yalnızlığın düşündürdükleri bunlar...
    esmer geceye bir renk...
    ha bu arada... herhangi bir kahramanlık yapmadım ... bu nedenle adım yok...beklemedeyim... kimbilir belki bir gün Dede Korkut gelip bu adsıza bir ad verir değil mi?
    sevgiler efendim...yine saçmaladım..
    güzel düşler..
    Not: sulu bir elmayı yerseniz reflüyü baya sakinleştiriyor... mide dostu elmadır... tam da mevsimi... Bir deniz dönüşü azan reflümü çantamdaki elmayı dişleyerek susturdu idim...:) sevgiler efendim

    YanıtlaSil
  10. ruhlar evi bitti! çok beğendim, bayıla bayıla okudum =)

    YanıtlaSil