.

.
.

11 Eylül 2014 Perşembe

ARS LONGA VİTA BREVIS*

Evvelsi gün çok sevgili Ferminanım kardeşim ile pek sanatsal bir buluşma gerçekleştirdik. Göz yaşartacak kadar ulvi bir amacı vardı bu buluşmanın. Hava da kartlarını bizden yana oynadı ve gün boyu güneş güler yüzünü esirgemedi. Efenim, diyeceksiniz ki neydi bu ulvi amaç? Yaklaşık bir ay kadar önce sıradan bir Kale gezisinde tamamen tesadüfi olarak girdiğimiz bir el sanatları satış mağazasında Bedri Rahmi baskıları görmüş idim ve aklımın resimle ilgili bölümünü orada bırakmış idim. Bu terkedilmiş akıl hikayesini ve sebebini Ferminanım kardeşime nakledince kendisinin aklının bir kısmı da benimkinin yanına göçeyledi, uygun bir zamanda buluşup akıllarımızı ve yanında da Bedri Rahmi baskılarını alıp gelmeyi planladık. Uygulama dün gerçekleşti. Buluştuk, bir taksiye atladık ve ver elini aklımızın ve Bedri Rahmi baskılarının bulunduğu mekan. Velakin Bedri Bey'in eserleriyle halleşmeden önce Ferminanım kardeşime getirdiğim ve onun sırt çantasına yerleşip sızıntı yapan zeytinleri ıslah ettik. Mekanın görevlisi bize bir ambalaj kağıdı sundu, kavanozu üzerine yerleştirdik, fazla suyunu kale kaldırımlarına serptik, tekrar naylonladık ve eski yerine yerleştirdik. Bu arada mekanın zeytin suyuyla ıslanan laminatlarını da çaktırmadan sildik. Ve büyük an geldi, baskıların sergilendiği rafların karşısına geçip şuna değmiş buna değmemiş diyerek hepsini inceledik. Seçenek çok olunca işlem biraz uzun sürdü, sonunda zevkimize ve kesemize uygun baskıları seçtik, ödememizi yaptık ve Bedros Aga'nın balıklarına sahip olduk, işte bu benim balık, "Trança" imiş:


Sonra efenim elimizde balıklarımız çay-kahve içip serinlemek üzere kendimizi Pilavoğlu Han'ın gölgeli geçidindeki Tutku Cafe'ye yerleştirdik. Pek bir serin, pek bir hoştu. Gelsin tostlar, ayranlar, çaylar, kahveler yaptık:



Biraz sulu ve tuzsuz olan ayran dışında diğer yiyip içtiklerimiz güzeldi, tavsiye ederiz siz de gidiniz, mekan hayli otantik. 

Sonraki durağımız kalaycı idi, gülmeyin yav, hakkaten kalaycı idi, Ferminanım kardeşimin iki adet bakır cezvesini kalaylatmaya gittik velakin kalaycı nesli tükenen esnaflardan olduğu için cezveleri kalaylamayı reddetti, "bunların kalaya ihtiyacı yok, boşa para vermeyin" dedi, kendisini kutsadık ve ayrıldık oradan. Gramofon Cafe'de tükettiğimiz soda ve limonatadan sonra Bedri Rahmi baskılarımızla mutlu evlerimize doğru yola koyulduk. Yaşasıng sanat :)

Bugün ne yaptın derseniz, dışardaki bazı işlerimi halletmek için çıktım ve yağmurda kayıp düşerek, sonbahar-kış sezonunun ilk sakarlığını gerçekleştirdim. Devamı gelmez umarım...

*Sanat uzun, hayat kısa

1 yorum: