.

.
.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

NİSAN OKUMALARI VE ANKARA

Efendim, iki gündür varlığımla başkentimizi onurlandırmaktayım 😀 Mayısın ilk günü, Antalya hafiften yaza meyletmişken düştük yola. Burdur'a kadar yarı uykuluydum, sonra ayıldım. Keçiborlu-Sandıklı arasını rüzgar tribünlerini seyrederek geçirdim, Adalya tesislerinde verdiğimiz kısa molada muhtemelen bir tura iştirak etmiş orta yaş üstü, yüklüce bir kadın nüfusun tuvaleti çınlatıp dışarılara taşan seslerini dinledikten ve kendim de dahil olmak üzere kadın kısmının ses ayarlarını pek kontrol edemediklerine kanaat getirdikten sonra yola tekrar revan olduk. Afyon il sınırlarına girdiğimiz andan itibaren gözüm-gönlüm leylak bayramı yaptı. Tahmin ediyorum ki Afyon belediye başkanı da en az benim kadar leylak sevgisine haiz, zira yol kenarlarından refüjlere kadar en alakasız yerler bile çiçek açmış leylak ağaçlarıyla doluydu. Aylar süren hasretim daha yolda son bulmaya yüz tuttu. İkinci molamızı İkbal'de vererek aç karnımızı doyurduk, satış mağazasında önümdeki iri kıyım beyefendinin istediği 15 kadar ekmek kadayıfı ve kaymağın paketlenmesini bekledikten sonra kendimize de bir miktar temin edip yola devam ettik. En sevmediğim ve bir türlü bitmek bilmeyen Bayat-Sivrihisar arasını henüz yeni yeşermiş ekin tarlalarına bakıp Tarkan'dan Alaturka şarkılar dinleyerek katettikten sonra "uğramazsanız küserim" durağımızda bir mola daha verdik: "Sivrihisar Muhteşem Tesisleri". Oradaki görevlilerden birinin eşimle olan kökenini kendisinin de tam olarak bilemediği muhabbetinden dolayı bir ballı gözleme zorlamasına maruz kalırız her daim. Daha oturur oturmaz önümüze gelir gözleme, "yemezseniz küserim" modunda yükleniriz o kalori bombasını ve asla hesap ödeyemeyiz, kabul etmez. Allahtan bu sefer işi vardı galiba görmedi bizi de yalnızca çay içerek atlattık vartayı 😀 Bu arada ben tesisin arka tarafında bir leylak ağacı keşfedip kendisiyle düzeylinin de üstünde bir ilişki geliştirdim 😀

Ankara'ya yaklaşırken müthiş bir sağnak başladı, şehrin sevinç gözyaşları mıydı yoksa "eyvahlar olsun yine mi geldiler" diye dertten mi ağlıyordu bilemedim ama neyse ki çok sürmedi kesildi.  Eve gelip eşyaları içeri atar atmaz kızkardeşe yollandık. Dün gün boyunca da o sergi senin, bu cafe benim hasret giderdik. Sergiler bir dahaki yazıya kalsın, gelelim Nisan kitaplarına:

9 kitapla kapattım Nisan'ı, eksiklerimi Ankara'da tamamlamak niyetindeyim.


-"İstanbul İstanbul" benim geçen yaz Ankara'da başlayıp yarım bıraktığım, sonra da evde arayıp bir türlü bulamadığım bir kitaptı. Meğer o kadar kolay bir yerdeymiş ki, adeta gözümün önünde. Tesadüfen elime geçtiğimde hemen okumaya başladım. Değişik bir İstanbul hikayesi, aslında hikaye de değil acı bir İstanbul masalıydı. Aynı hücreyi paylaşan mahkumların işkence arası birbirlerine anlattıkları etkileyici öyküler uzun süre aklımdan çıkmayacak. 


-Güney Dal pek adı duyulmamış bir yazar, yıllar önce "Gelibolu'ya Yolculuk" isimli bir kitabını okumuş ve sevmiştim. "Kılları Yolunmuş Maymun"u da tamamen yazarın referansına dayanarak satın aldım ama aynı tadı aldığımı söyleyemeyeceğim. Almanya'da yaşayan bir ailenin oldukça otoriter babasının gazete çıkarma sevdası ve zamanla tutkuya dönüşüp ailesini sıkıntıya sokması anlatılıyor. Kitabın ilginç bir özelliği de yazarın verdiğin sayfa numarası ipuçlarıyla iki farklı roman olarak okunabilmesi. Yine de çok tavsiye edeceğim bir kitap değil.


-Alper Canıgüz sevdiğim bir yazardır, tüm kitaplarını okudum, özellikle Alper Kamu'ya muhabbetim büyüktür. "Kan ve Gül" yazarın son kitabı. İskender Doğan'ın  gençlik yıllarımızın ünlü şarkısı "Kan ve Gül"ünü söyleyerek aldım elime: "Kan ve gül, gül ve diken, sevgim ve sen/Birbirine dönük sırt sen ve beeeen/Bilmem anlatabiliyor muyum/Seviyooorum, seviyor musun/Ağlıyooorum, gülüyor musun/Sevdikçeee itiyor musun/Pekii, öyle olsuuuun/Dırttırı dırttırı dırttırı dıt dıt". Nitekim kitabın kahramanlarından biri de "Kan ve Gül" isimli kuru temizleme dükkanıyla İskender Doğan'dı. Akıcı, eğlenceli, hafiften fantastik bir polisiyemsi. Fazla beklentiye girmeden okunabilir. Bana sorarsanız Alper Kamu'lu olanları tercih ederim.


-Ve ardarda iki Stefan Zweig okuması. İlki "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu". Kimliği belirtilmemiş bir kadının yazdığı, "Sana, beni asla tanımamış olan sana" hitabıyla başlayan hüzünlü bir mektup. Bir tek taraflı aşk novellası. Okunmalı...

- Diğeri ise yazarın başyapıtlarından biri "Satranç". Gestapo'nun tutukladığı Viyanalı ünlü avukat tecrit edildiği otel odasından sorguya götürüldüğü sırada gizlice cebine attığı kitabın satranç üzerine olduğunu görünce mahpusluğu süresince satrancın tüm kurallarına vakıf olur. Serbest bırakıldığında Arjantin'e gitmek üzere bindiği gemide bir satranç şampiyonuyla hiç istemediği bir karşılaşma yapar. Bir klasik üstüne yorum yapmayı haddim olarak görmesem de diyebileceğim tek şey çok güzel olduğu ve mutlaka okunması gerektiği.


-"Gölgesinde" Irmak Zileli'nin üçüncü kitabı. Evli bir çiftten kadın olanı bir sabah aniden kaybolur. Önce erkeği, sonra kadını-yer yer fantastik unsurlar da katarak-derinlemesine didiklemiş yazar. Katmanlı ve ufuk açıcı bir roman. Farklı bir okuma yapmak isterseniz öneririm.


-Fransız yazar Philippe Claudel'in yazdığı "Kokular" bu ay en beğenerek okuduğum, yer yer hüzünlendiren, çoğu zaman çocukluğuma götüren, anılarımı canlandıran bir kitap oldu. Yazarın çok güzel bir yazım dili var, zaten 2013 yılında Jean-Jacques Rousseau otobiyografi ödülüne layık görülmüş. Kokuların izini süren yazar kendiyle birlikte sizi de anılar alemine taşıyor. Mutlaka okuyunuz dediklerimden.


-"Samuel Beckett'e Göre Arıcılık", bu tuhaf isimli küçük kitap sözde Samuel Beckett'in kısa bir süre sekreterliğini yapmış bir kişinin ağzından yazılmış ironik, eğlenceli, ilginç bir günlük. Samuel Beckett sevenler için ilgi çekici olabilir.


-Yine bir Fransız yazara ait "Kitap" taşıdığı isimle çok fazla alakası olmasa da insanı daha başlangıçta içine alan heyecanlı bir gerilim romanı, düşle gerçeğin birbirine karıştığı bir çeşit kara polisiye de denebilir. Daha belirgin bir finali olsaydı üzerimde daha fazla etki yapabilirdi. Bu tür kitapları sevenlere önerilebilir.

Evet, bu ayın kitapları bunlardı. Yeni kitaplarda ve yeni Ankara haberlerinde buluşmak dileğiyle...

4 yorum:

  1. Nazarım değecek size.Ne güzel kitaplar okumuşsunuz.Darısı benim gibi çok okumak isteyen ancak az okuyabilenlerin başına:)Bol okumalı günler diliyorum herkese...

    YanıtlaSil
  2. Ankara'ya hoş geldiniz. Bu sene sanki daha erken gibi.Görüşmek üzere.

    YanıtlaSil
  3. Öyle mutluyum ki şu an ❤️ Kahvemi yaptım ve bloglara misafir olmak niyetiyle gezinirken sizin paylaşımınızla tam da aradığımı buldum dedim:))
    Koku kitabını alınacaklar listeme ekledim.
    Güney Dal'ın 'Küçük G Adında Biri' isimli kitabını okumuştum birkaç sene önce.
    Satranç'ı da çok seneler önce eniştem hediye etmişti. Stefan Zweig'la tanışma ve sevme kitabımdır:)
    Alper Canıgüz'ün de 'Tatlı Rüyalar' kitabını okumuştum. Hatta geçen gün eski bir basımını buldum, kapak tasarımı pek hoşuma gitti, aldım yine aynı kitabı:)
    İçten sevgilerimle ❤️

    YanıtlaSil
  4. Keşke daha sık yazsanız öğretmenim... Ellerinize, yüreğinize sağlık, çok faydalı oldu benim için yine ;-))

    YanıtlaSil