.

.
.

1 Ekim 2017 Pazar

GÜN 4

Gece yatarken açık bıraktığım pencerenin perdesinin "harş" diye kafama geçmesiyle uyandım sabah ve anında fırlayıp camı kapattım. Hatırı sayılır bir yağmur başlamıştı esintiyle birlikte. Kalkmışken tekrar yatmadım artık, balkona çıkıp bir süre yağan yağmuru seyrettim. Bir yandan da "Tüh, ne olacak şimdi çocukların düğünü" diye söylenmekteydim. akşam bir arkadaşımızın kızının düğünü vardı ve sözümona kır düğünü olacaktı. Antalya'da Eylül sonu şakır şukur yağmur yağacağı kimin aklına gelir ki. "Elbet bir çaresine bakarlar" diyerek tost yaptım kendime, çayımı da alıp bilgisayarın başına konuşlandım. Gözüm yağan yağmurda bir süre internette gezindim, o arada yağmur durdu, hatta güneş çıktı. "Eh" dedim, "haydi o zaman sinemaya". Meksika Filmleri Festivali kapsamında bir film daha izlemek üzere yola düştüm. Bu kez otobüsle gittim ve salon düne göre daha kalabalıktı, erkek izleyici sayısı da nisbeten artmıştı, 10 kadar saydım :)

Bu seferki filmin adı "Las Horas Muertas" idi, "Boş Saatler" gibi bir anlamı varmış. Dayısının bir otoyol üzerinde işlettiği ve genelde çiftlerin kaçamak yapmak amacıyla kullandıkları bir motele geçici olarak nezaret etmek üzere gelen bir gencin yaşadıklarını konu almış film. Biraz durağan tempoluydu ama yine de sıkılmadan izledim. 


Film bitişinde tüm salonu bir sürpriz bekliyordu, yağmur tekrar başlamıştı, hem de oldukça yoğun bir sağanak halinde. Çaresiz fuayede oturup kesilmesini bekledim ama mübarek dinmek bilmedi. Sonunda biraz hafiflemesini fırsat bilip attım kendimi dışarı, niyetim taksiye binmekti ama ara ki bulasın. Neyse fazla ıslanmadan bir tane yakaladım. Kuaföre uğramayı planlamıştım ama yağmuru görünce caydım eve gitmeye karar verdim. Sonuçta saçlarıma fön çekilmesi ile çekilmemesi arasında pek fark olmuyor, üstelik fön çekilince daha çabuk yağlanıyor. Eve gider gitmez yıkadım ve şekil vererek kuruttum, kuaför parası yanıma kâr kaldı. Bu arada yağmur yağmaya devam ediyordu, neredeyse akşamki düğüne gitmekten cayacaktık ki dindi. Hazırlandık, ola koyulduk. Hayli uzak bir mekan seçilmişti, git git bitmedi. Yağış nedeniyle kır düğününden vazgeçilmiş ve kapalı mekana alınmıştı, biraz sıkışık bir biçimde yerleştik. Damat Amerikalı, sanırım kendi adetlerince bir giriş yaptılar. Gelin bir kolunda annesi, bir kolunda kayınvalidesi, damat bir kolunda babası, diğer kolunda kayınpederi ile ayrı ayrı girdi salona. Önden gelen arkadaşlarının uzun sopalar üzerine gerdikleri çadır benzeri dantelli bir örtünün altında İngilizce olarak nasıl tanıştıkları anlatıldı, bir genç kız da tercümesini yaptı. Ardından gelin ve damat sandalyelere oturtuldu ve "Hava Nagila" şarkısı eşliğinde arkadaşları tarafından birkaç kez havaya kaldırılıp indirildiler, pek eğlenceliydi. Sezen Aksu'dan "Kutlama" şarkısıyla yapılan dansın ardından hobaaa "Angara'nın Bağları"na geçiliverdi. Aman efendim Amerikalı damadımızın Amerikalı arkadaşları meğer bir düğün olsa, "Angara'nın Bağları" çalsa da iki döktürsek diye bekleyip dururmuş garipler, pistten indiremedik. Bizim aile efratlarından biri o kadar kötü oynar ki, dünyada ondan daha kötü oynayan biri olduğunu düşünmezdim, meğer varmış. Kırmızı pantelonlu Amerikalı arkadaşımız onu fersah fersah geride bırakırmış. Yahu tamam, bizim müziklere yabancısın, bilemezsin de ritm duygunda mı yok a kardeşim, o nasıl bir kol bacak sallama idi öyle :)

Gençler eğlenmelere doyamazken bizim limit doldu, müsaade isteyip kalktık, salondan çıktığımda kulaklarımda hafif tertip işitme zorluğu başlamış idi :) Bu günü de böyle yağmurlu, filmli, düğünlü bitirmiş olduk. Yağmurlu günün fotoğraf paylaşımı güneşli bir günden gelsin:


2 yorum:

  1. Yağmurlu,filmli,düğünlü dernekli bir gün olmuş.Bir sonraki gün bakalım neler bekliyor bizi.:)

    YanıtlaSil
  2. Renkli mi renkli güzel bir gün olmuş. Bu yazı serileriniz, durağan geçen bloglara sanki biraz hareket getirdi. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil